Ürün Sepetinize Başarıyla Eklendi
Virginia Woolf Özel Seti-5 Kitap Takım - Halkkitabevi

Virginia Woolf Özel Seti-5 Kitap Takım

Stok Kodu
2789788619397
Basım Yeri
İstanbul
Basım Tarihi
2020
Kapak Türü
Karton Kapak
Kağıt Türü
2.Hamur
Dili
Türkçe
2789788619397
759284
Virginia Woolf Özel Seti-5 Kitap Takım
Virginia Woolf Özel Seti-5 Kitap Takım
62.40

Kendine Ait Bir Oda

“Ama kadınlar için diye düşündüm, boş raflara bakarak, bu güçlükler çok daha fazla ürkütücüydü. Bir kere, aile gerçekten varlıklı değilse, ya da soylu değilse bırakın sakin bir odayı ya da ses geçirmez bir odayı, kendine ait bir odası olması bile söz konusu değildi kadının, on dokuzuncu yüzyılın başına kadar durum buydu. Evleneceği erkeğe verilen para, ki kızın babasının iyi niyetine bağlıydı bu, sadece üstüne başına yeterdi kızın, hepsi de yoksul erkekler olan Keats, Tennyson ya da Carlyle’ı avutan şeylerden bile yoksundu kız, bir gezintiden, Fransa’ya kısa bir yolculuktan, ne kadar perişan olsa da kendisini ailesinin taleplerinden ve baskılarından koruyan ayrı bir evden. Bu tür maddi zorluklar çok ürkütücüydü; ama maddi olmayanlar çok daha kötüydü. Keats ve Flaubert ve diğer üstün yetenekli adamlar dünyanın kendilerine kayıtsız kalmasına güç dayanıyorlardı, ama kadınlara baktığımızda bu kayıtsızlığın yerini düşmanlık alıyordu. Dünya kadına, erkeklere dediği gibi ‘İstersen yaz, umurumda değil’, demiyordu. Dünya kaba kaba gülerek, ‘Yazmak mı?’ diyordu. ‘Yazman ne işe yarıyor?’”

Virginia Woolf’un sesi, aradan neredeyse yüz yıl geçmesine rağmen, Kendine Ait Bir Oda’daki söylemiyle, düşünceleriyle, gücünü ve etkisini yitirmeden günümüze ulaşıyor.

 

Mrs. Dalloway-Çağdaş Klasikler

Birinci Dünya Savaşı’nın bitimini izleyen günlerde, Londra’da, sıcak bir yaz günü. Clarissa Dalloway o akşam evinde vereceği büyük partiye hazırlanmaktadır. Hazırlıklar sürerken beklenmedik bir ziyaretçisi gelir: İlk aşkı Peter Walsh. Onun Hindistan’dan ani gelişi, Mrs. Dalloway’in zihninde geçmişin anılarını canlandırır. Bütün yaşamıyla birlikte ilişkileri ve tekdüze süren evliliğine götüren olaylar gözlerinin önüne bir bir gelir. Roman, kişisel deneyimlere dayalı olarak zamanın doğasını, hem Clarissa’nın hikâyesi, hem de iç içe geçmiş diğer hikâyelerin aracılığıyla ele alırken çeşitli karakterler arasında gidip gelir ve onların yaşadıklarını Mrs. Dalloway’in gününün içine yerleştirir. Woolf, ‘Clarissa Dalloway’in hayatında bir gün’ü, ustalıkla kullandığı bilinçakışı tekniğiyle anlattığı ve olayların neredeyse tümünün kahramanların bilinçaltında sürdüğü romanda geçmişin imgelerini bugünün imgelerine katıyor, dış dünyanın

zorlamasıyla bastırılan arzuları incelikle işliyor. Unutmamak gerekir ki Mrs. Dalloway’in yazıldığı günlerde İngiltere’deki eski düzenin ve katı değerlerin sonu gelmektedir; İngilizler imparatorluğun tükenişini olduğu kadar kendi kişisel tükenişlerini de hissetmektedir. Roman, hayatı her bir karakterinin gözünden ve zihninden muhteşem bir açıyla sunarken, dönemin ruhunu da başarıyla yansıtıyor. Mrs. Dalloway, Virginia Woolf’un başyapıtı.

 

Pazartesi ya da Salı

rginia Woolf’un edebiyat alanında ilk çalışmaları 1900’lerin başından itibaren gazetelerde yayımlanmaya başladı. Romandan önce öyküyle edebiyat dünyasına adım atan Woolf’un, sonrasında romanlarında sıkça yer vereceği, uygulayacağı bilinçakışı tekniğinin ayak sesleri bu öykülerinde hissediliyordu.

Bu kitabın başında yer verdiğimiz “Phyllis ve Rosamund”un, Virginia Woolf’un ilk öyküsü olduğu düşünülüyor. Kitabın sonundaki “Kaplıca” ise ölümünden kısa bir süre önce, 1941’de tamamladığı son öyküsü. Bu iki öyküyü ve aralarında kalan ve 35 yıllık yazarlık sürecinde yazdığı etkileyici öyküleri okumak yazarın öykücülüğündeki gelişmeyi göstermesi bakımından ilginç bir deneyim.

“Hayatı herhangi bir şeyle kıyaslamak istersek onu saatte yüz kilometre hızla metronun içinde savrulmaya benzetebiliriz – öbür uca vardığımızda saçlarımızda tek bir toka bile kalmaz. Postanede mektup kutusunun deliğinden içeri atılan ambalajlı paketler gibi tepetaklak düşeriz çirişotu tarlalarına. Yarış atlarının kuyrukları gibi geriye savrulur saçlarımız. Evet, bu, hayatın hızını ifade ediyor sanırım, sürekli boşa harcananları ve onarılanları, bütün bunlar öylesine sıradan, öylesine gelişigüzel ki...”

 

Perde Arası-Çağdaş Klasikler

1941’de, yazarın ölümünden sonra yayımlanan Perde Arası, Woolf’un son romanı olmasının yanı sıra, temelinde onun İkinci Dünya Savaşı’nın kızıştığı günlerde ağırlaşan depresyonundan izler taşıması açısından da dikkat çekiyor. Tek bir günde, İngiliz taşrasındaki bir malikânede geçen romanda ve içine yerleştirilmiş komedyada, İngiliz tarihiyle edebiyatının çeşitli dönemlerinden geçerek, hayatı gülünç ve ciddi yanlarıyla bir bütün olarak görüyoruz. Ömrünün son yapıtında Virginia Woolf’un üslubu en ustalıklı, en kaçamaklı, en gerçekdışı boyutuna ulaşıyor.

Seçkin Oliver ailesinin bahçesinde, her yıl olduğu gibi bağış toplamak için sahnelenen kostümlü oyunu, öncesi, sahnelenmesi ve sonrasıyla biz okurlar da izlerken, seyircilerin arasındaki bu soylu ailenin üyelerinin iç ve dış dünyaları arasındaki farklılıklara, dostluk ve sevgi dolu karmaşık ilişkilerine de tanık oluyoruz. İngiliz toplumuna kendi bilinç aynasını tutan Woolf’un son yapıtında, sınıf farklılıklarıyla cinsiyet konusu da her zamanki gibi önemli yere sahip. Farklı katmanlarda yer alanları, oyuncularla seyircileri, köylülerle seçkinleri bir araya getiren gösteride, geçmiş ile şimdiki zaman iç içe giriyor, tıpkı karakterlerin çevreleriyle iç dünyalarının iç içe girmesi gibi. Bir savaşın eşiğinde körüklenen duygularla yazılan Perde Arası, Woolf okuru için bir meydan okuma.

 

Dalgalar

“Ve benim içimde de dalga yükseliyor. Kabarıyor; sırtı kavisleniyor. Bir kez daha yeni bir arzunun farkında oluyorum, süvarisinin önce mahmuzladığı sonra da gemini çektiği gururlu at gibi bir şey yükseliyor altımda. Sırtına bindiğim sen, şimdi bize yaklaştığını sezdiğimiz düşman kim, bu kaldırımda eşelenerek dururken biz? Ölüm o. Düşmanımız, ölüm. Mızrağımı indirerek ve saçlarım genç bir adamın, Hindistan’da dörtnala giden Percival’in saçları gibi uçuşarak ölüme doğru koşuyorum. Atımı mahmuzluyorum. Sana doğru fırlatacağım kendimi, yenilmeden ve boyun eğmeden, Ah Ölüm!”

Bilinçakışı tekniğinin öncülerinden Virginia Woolf’un en özgün yapıtı olarak nitelenen Dalgalar, hayatın ritmini doğanın döngüsü ve zamanın akışıyla uyum içinde yansıtır. Birlikte büyüyen, üçü erkek, üçü kız altı çocuğun, gençliğe ve sonra da yaşlılığa uzanan bir çizgide ve birbirine koşut dokuz bölümde izlediğimiz yaşamlarını monologları ve iç sesleri üzerinden anlatır Woolf. Dalgalar bir metafordur, bu yaşamların yapısını kurar, gelgitleri insan yaşamının ve ruhunun ritmini yansıtır. Tüm kitap boyunca saf bir bilinç akışı tekniği kullanan Woolf, ortak bir trajedinin etrafında şekillenen, farklı ancak yer yer kesişen, birbirini bütünleyen, belki de hepsi bir bütünün parçaları olan hayatları anlatır. Dalgalar, yazarın benlik arayışını, gençlik umutları ve orta yaş çıkmazlarını irdelediği deneysel bir roman, kendi deyişiyle bir “oyun-şiir”.

 

(Tanıtım Bülteninden)

  • Açıklama
    • Kendine Ait Bir Oda

      “Ama kadınlar için diye düşündüm, boş raflara bakarak, bu güçlükler çok daha fazla ürkütücüydü. Bir kere, aile gerçekten varlıklı değilse, ya da soylu değilse bırakın sakin bir odayı ya da ses geçirmez bir odayı, kendine ait bir odası olması bile söz konusu değildi kadının, on dokuzuncu yüzyılın başına kadar durum buydu. Evleneceği erkeğe verilen para, ki kızın babasının iyi niyetine bağlıydı bu, sadece üstüne başına yeterdi kızın, hepsi de yoksul erkekler olan Keats, Tennyson ya da Carlyle’ı avutan şeylerden bile yoksundu kız, bir gezintiden, Fransa’ya kısa bir yolculuktan, ne kadar perişan olsa da kendisini ailesinin taleplerinden ve baskılarından koruyan ayrı bir evden. Bu tür maddi zorluklar çok ürkütücüydü; ama maddi olmayanlar çok daha kötüydü. Keats ve Flaubert ve diğer üstün yetenekli adamlar dünyanın kendilerine kayıtsız kalmasına güç dayanıyorlardı, ama kadınlara baktığımızda bu kayıtsızlığın yerini düşmanlık alıyordu. Dünya kadına, erkeklere dediği gibi ‘İstersen yaz, umurumda değil’, demiyordu. Dünya kaba kaba gülerek, ‘Yazmak mı?’ diyordu. ‘Yazman ne işe yarıyor?’”

      Virginia Woolf’un sesi, aradan neredeyse yüz yıl geçmesine rağmen, Kendine Ait Bir Oda’daki söylemiyle, düşünceleriyle, gücünü ve etkisini yitirmeden günümüze ulaşıyor.

       

      Mrs. Dalloway-Çağdaş Klasikler

      Birinci Dünya Savaşı’nın bitimini izleyen günlerde, Londra’da, sıcak bir yaz günü. Clarissa Dalloway o akşam evinde vereceği büyük partiye hazırlanmaktadır. Hazırlıklar sürerken beklenmedik bir ziyaretçisi gelir: İlk aşkı Peter Walsh. Onun Hindistan’dan ani gelişi, Mrs. Dalloway’in zihninde geçmişin anılarını canlandırır. Bütün yaşamıyla birlikte ilişkileri ve tekdüze süren evliliğine götüren olaylar gözlerinin önüne bir bir gelir. Roman, kişisel deneyimlere dayalı olarak zamanın doğasını, hem Clarissa’nın hikâyesi, hem de iç içe geçmiş diğer hikâyelerin aracılığıyla ele alırken çeşitli karakterler arasında gidip gelir ve onların yaşadıklarını Mrs. Dalloway’in gününün içine yerleştirir. Woolf, ‘Clarissa Dalloway’in hayatında bir gün’ü, ustalıkla kullandığı bilinçakışı tekniğiyle anlattığı ve olayların neredeyse tümünün kahramanların bilinçaltında sürdüğü romanda geçmişin imgelerini bugünün imgelerine katıyor, dış dünyanın

      zorlamasıyla bastırılan arzuları incelikle işliyor. Unutmamak gerekir ki Mrs. Dalloway’in yazıldığı günlerde İngiltere’deki eski düzenin ve katı değerlerin sonu gelmektedir; İngilizler imparatorluğun tükenişini olduğu kadar kendi kişisel tükenişlerini de hissetmektedir. Roman, hayatı her bir karakterinin gözünden ve zihninden muhteşem bir açıyla sunarken, dönemin ruhunu da başarıyla yansıtıyor. Mrs. Dalloway, Virginia Woolf’un başyapıtı.

       

      Pazartesi ya da Salı

      rginia Woolf’un edebiyat alanında ilk çalışmaları 1900’lerin başından itibaren gazetelerde yayımlanmaya başladı. Romandan önce öyküyle edebiyat dünyasına adım atan Woolf’un, sonrasında romanlarında sıkça yer vereceği, uygulayacağı bilinçakışı tekniğinin ayak sesleri bu öykülerinde hissediliyordu.

      Bu kitabın başında yer verdiğimiz “Phyllis ve Rosamund”un, Virginia Woolf’un ilk öyküsü olduğu düşünülüyor. Kitabın sonundaki “Kaplıca” ise ölümünden kısa bir süre önce, 1941’de tamamladığı son öyküsü. Bu iki öyküyü ve aralarında kalan ve 35 yıllık yazarlık sürecinde yazdığı etkileyici öyküleri okumak yazarın öykücülüğündeki gelişmeyi göstermesi bakımından ilginç bir deneyim.

      “Hayatı herhangi bir şeyle kıyaslamak istersek onu saatte yüz kilometre hızla metronun içinde savrulmaya benzetebiliriz – öbür uca vardığımızda saçlarımızda tek bir toka bile kalmaz. Postanede mektup kutusunun deliğinden içeri atılan ambalajlı paketler gibi tepetaklak düşeriz çirişotu tarlalarına. Yarış atlarının kuyrukları gibi geriye savrulur saçlarımız. Evet, bu, hayatın hızını ifade ediyor sanırım, sürekli boşa harcananları ve onarılanları, bütün bunlar öylesine sıradan, öylesine gelişigüzel ki...”

       

      Perde Arası-Çağdaş Klasikler

      1941’de, yazarın ölümünden sonra yayımlanan Perde Arası, Woolf’un son romanı olmasının yanı sıra, temelinde onun İkinci Dünya Savaşı’nın kızıştığı günlerde ağırlaşan depresyonundan izler taşıması açısından da dikkat çekiyor. Tek bir günde, İngiliz taşrasındaki bir malikânede geçen romanda ve içine yerleştirilmiş komedyada, İngiliz tarihiyle edebiyatının çeşitli dönemlerinden geçerek, hayatı gülünç ve ciddi yanlarıyla bir bütün olarak görüyoruz. Ömrünün son yapıtında Virginia Woolf’un üslubu en ustalıklı, en kaçamaklı, en gerçekdışı boyutuna ulaşıyor.

      Seçkin Oliver ailesinin bahçesinde, her yıl olduğu gibi bağış toplamak için sahnelenen kostümlü oyunu, öncesi, sahnelenmesi ve sonrasıyla biz okurlar da izlerken, seyircilerin arasındaki bu soylu ailenin üyelerinin iç ve dış dünyaları arasındaki farklılıklara, dostluk ve sevgi dolu karmaşık ilişkilerine de tanık oluyoruz. İngiliz toplumuna kendi bilinç aynasını tutan Woolf’un son yapıtında, sınıf farklılıklarıyla cinsiyet konusu da her zamanki gibi önemli yere sahip. Farklı katmanlarda yer alanları, oyuncularla seyircileri, köylülerle seçkinleri bir araya getiren gösteride, geçmiş ile şimdiki zaman iç içe giriyor, tıpkı karakterlerin çevreleriyle iç dünyalarının iç içe girmesi gibi. Bir savaşın eşiğinde körüklenen duygularla yazılan Perde Arası, Woolf okuru için bir meydan okuma.

       

      Dalgalar

      “Ve benim içimde de dalga yükseliyor. Kabarıyor; sırtı kavisleniyor. Bir kez daha yeni bir arzunun farkında oluyorum, süvarisinin önce mahmuzladığı sonra da gemini çektiği gururlu at gibi bir şey yükseliyor altımda. Sırtına bindiğim sen, şimdi bize yaklaştığını sezdiğimiz düşman kim, bu kaldırımda eşelenerek dururken biz? Ölüm o. Düşmanımız, ölüm. Mızrağımı indirerek ve saçlarım genç bir adamın, Hindistan’da dörtnala giden Percival’in saçları gibi uçuşarak ölüme doğru koşuyorum. Atımı mahmuzluyorum. Sana doğru fırlatacağım kendimi, yenilmeden ve boyun eğmeden, Ah Ölüm!”

      Bilinçakışı tekniğinin öncülerinden Virginia Woolf’un en özgün yapıtı olarak nitelenen Dalgalar, hayatın ritmini doğanın döngüsü ve zamanın akışıyla uyum içinde yansıtır. Birlikte büyüyen, üçü erkek, üçü kız altı çocuğun, gençliğe ve sonra da yaşlılığa uzanan bir çizgide ve birbirine koşut dokuz bölümde izlediğimiz yaşamlarını monologları ve iç sesleri üzerinden anlatır Woolf. Dalgalar bir metafordur, bu yaşamların yapısını kurar, gelgitleri insan yaşamının ve ruhunun ritmini yansıtır. Tüm kitap boyunca saf bir bilinç akışı tekniği kullanan Woolf, ortak bir trajedinin etrafında şekillenen, farklı ancak yer yer kesişen, birbirini bütünleyen, belki de hepsi bir bütünün parçaları olan hayatları anlatır. Dalgalar, yazarın benlik arayışını, gençlik umutları ve orta yaş çıkmazlarını irdelediği deneysel bir roman, kendi deyişiyle bir “oyun-şiir”.

       

      (Tanıtım Bülteninden)

  • Taksit Seçenekleri
    • Axess Kartlar
      Taksit Sayısı
      Taksit tutarı
      Genel Toplam
      Tek Çekim
      62,40   
      62,40   
      2
      32,45   
      64,90   
      3
      22,05   
      66,14   
      6
      11,23   
      67,39   
      9
      7,63   
      68,64   
      Finansbank Kartları
      Taksit Sayısı
      Taksit tutarı
      Genel Toplam
      Tek Çekim
      62,40   
      62,40   
      2
      32,45   
      64,90   
      3
      22,05   
      66,14   
      6
      11,23   
      67,39   
      9
      7,63   
      68,64   
      Bonus Kartlar
      Taksit Sayısı
      Taksit tutarı
      Genel Toplam
      Tek Çekim
      62,40   
      62,40   
      2
      32,45   
      64,90   
      3
      22,05   
      66,14   
      6
      11,23   
      67,39   
      9
      7,63   
      68,64   
      Paraf Kartlar
      Taksit Sayısı
      Taksit tutarı
      Genel Toplam
      Tek Çekim
      62,40   
      62,40   
      2
      32,45   
      64,90   
      3
      22,05   
      66,14   
      6
      11,23   
      67,39   
      9
      7,63   
      68,64   
      Maximum Kartlar
      Taksit Sayısı
      Taksit tutarı
      Genel Toplam
      Tek Çekim
      62,40   
      62,40   
      2
      32,45   
      64,90   
      3
      22,05   
      66,14   
      6
      11,23   
      67,39   
      9
      7,63   
      68,64   
      World Kartlar
      Taksit Sayısı
      Taksit tutarı
      Genel Toplam
      Tek Çekim
      62,40   
      62,40   
      2
      32,45   
      64,90   
      3
      22,05   
      66,14   
      6
      11,23   
      67,39   
      9
      7,63   
      68,64   
      Diğer Kartlar
      Taksit Sayısı
      Taksit tutarı
      Genel Toplam
      Tek Çekim
      62,40   
      62,40   
      2
      -   
      -   
      3
      -   
      -   
      6
      -   
      -   
      9
      -   
      -   
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
  • Yayınevinin Diğer Kitapları
  • Yazarın Diğer Kitapları
Kapat