Ahmet Haşim Kimdir: Hayatı ve Kişiliği
Türk edebiyatı'nda yer alan başarılı şair Ahmet Haşim, 20. yüzyılın başlarında Türk şiirine yeni bir soluk getirmiş önemli bir isimdir. Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati dönemlerinde etkili olmuş, özellikle sembolist akımın Türk edebiyatındaki en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilmiştir. Yaşamı boyunca birçok eser meydana getirdi ve "Göl Saatleri", "Piyale" gibi şiir kitaplarıyla edebiyat dünyasında kalıcı izler bıraktı. Akşam güneşi, göl, sonbahar gibi imgeleri ustalıkla kullanan Haşim'in şiirleri, duygu yoğunluğu ve melankoli içeren atmosferiyle tanınır.
Ahmet Haşim Kimdir?
Ahmet Haşim, 1884 yılında Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı Bağdat şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Ahmet Hikmet Bey, Osmanlı bürokrasisinde görev yapan bir hukukçudur ve resmi görevi nedeniyle Bağdat’a tayin edilmiştir. Annesi, Haşim henüz küçük bir çocukken vefat etmiş, bu olay onun hayatında derin bir iz bırakmıştır. Annesinin ölümünün ardından babasıyla birlikte İstanbul’a dönmüş ve burada eğitimine başlamıştır. Ahmet Haşim’in edebiyata olan ilgisi, çocukluk yıllarında, özellikle annesinin yokluğu ve yalnızlık duygusuyla daha da belirgin hale gelmiştir.
İstanbul’da ilk olarak Numune-i Terakki Mektebi’nde okuyan Ahmet Haşim, ardından Galatasaray Sultanisi’ne girmiştir. Bu okul onun edebi ve kültürel gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Galatasaray Sultanisi, dönemin en seçkin eğitim kurumlarından biri olup, Fransızca eğitimi ve Batı kültürüne açılan bir pencere işlevi görmekteydi. Burada Fransız edebiyatını yakından tanıma fırsatı bulan Ahmet Haşim, özellikle sembolizm ve empresyonizm (izlenimcilik) akımlarından etkilenmiş, Baudelaire, Mallarmé ve Verlaine gibi şairleri örnek almıştır. Bu etki onun şiir dilini, anlatım tarzını ve temalarını büyük ölçüde şekillendirmiştir.
Ahmet Haşim edebiyata ilk adımını Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati topluluklarıyla atmıştır. İlk şiirlerinde Servet-i Fünun’un etkisiyle yazılmış, aşk, doğa ve melankoli temalarını işleyen, ağır ve süslü bir dille kaleme alınmış aruz vezniyle yazılmış metinler dikkat çeker. Fecr-i Ati topluluğunun kısa süreli faaliyetinden sonra bireysel bir çizgiye yönelmiş, özellikle doğa karşısında bireysel izlenimleri ön plana çıkaran empresyonist bir şiir anlayışını benimsemiştir. Ona göre şiir, okuyucuda duygusal bir etki uyandırmalı, bir anlamdan çok bir his bırakmalıdır. Bu bağlamda en çok bilinen sözü “Şiir, hissedilmek için yazılır; anlaşılmak için değil.”dir.
Ahmet Haşim’in şiir anlayışı zamanla değişmiş ve bu değişim onun iki önemli şiir kitabında açıkça görülmektedir. 1921 yılında yayımlanan “Göl Saatleri”, onun doğa temelli, empresyonist etkili şiirlerinin toplandığı bir eserdir. Bu kitapta yer alan şiirlerde gün batımı, akşam saatleri, göl kenarı, hafif bir rüzgar gibi anlık izlenimlerin yarattığı duygusal yankılar ön plana çıkar. 1926’da yayımlanan “Piyale” ise, bu anlayışın daha da olgunlaştığı bir eserdir. Bu kitapta, şiir dili daha sadeleşmiş, müzikalite daha da artmış, anlamdan çok imgenin çağrıştırdığı duygu ön plana alınmıştır. Ahmet Haşim’in bu dönemde yazdığı şiirlerde hece vezni de zaman zaman denenmiş ancak genel olarak aruz veznine sadık kalmıştır.
Ahmet Haşim sadece şair kimliğiyle değil, aynı zamanda güçlü bir deneme ve fıkra yazarı olarak da edebiyatımızda önemli bir yer edinmiştir. Cumhuriyet’in ilanından sonra, özellikle 1920’li ve 30’lu yıllarda yazdığı yazılarla hem dönemin sosyal yaşamına dair gözlemler yapmış hem de Batı’yla doğu arasındaki kültürel farklara dikkat çekmiştir. Bu yazılarını “Bize Göre” ve “Gurabahane-i Laklakan” adlı iki kitapta toplamıştır. Bu eserlerde, Batı şehirlerindeki gözlemlerini, İstanbul’un gündelik hayatını, insan ilişkilerini ve sanat anlayışını hem ironik hem de zarif bir dille işlemiştir. Özellikle İstanbul’un çehresi, mevsimlerin şehre yansıması, sokak yaşantısı gibi konular onun yazılarında sıkça yer bulur. Ahmet Haşim bu yönüyle, Cumhuriyet dönemi mensur edebiyatının öncülerinden biri sayılır.
1920'li yıllarda bir süre Paris ve Frankfurt’a gitmiş, Batı dünyasını yerinde görme ve değerlendirme fırsatı bulmuştur. Bu seyahatler sırasında Batı ile Doğu toplumları arasındaki yaşam tarzı, şehir planlaması, sanat anlayışı gibi konularda derin gözlemler yapmış ve bu izlenimlerini yazılarına taşımıştır. Aynı zamanda Sanayi-i Nefise Mektebi’nde (günümüzde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) öğretmenlik yapmış ve burada estetik, mitoloji ve güzel sanatlar üzerine dersler vermiştir. Bu görevini hayatının sonuna kadar sürdürmüştür.
Ahmet Haşim, 1933 yılında İstanbul’da geçirdiği bir böbrek hastalığı sonucu 49 yaşında hayatını kaybetmiştir. Kabri, Eyüp’te yer alan Eyüp Mezarlığı’ndadır. Ölümünden sonra da eserleri okunmaya, yorumlanmaya ve Türk edebiyatındaki etkisi tartışılmaya devam etmiştir.
Ahmet Haşim, Türk edebiyatında hem bireysel şiirin gelişiminde önemli bir rol oynamış, hem de deneme ve mensur yazılarla modern edebiyatın kapılarını aralamıştır. Duyguya, ahenge, estetik hazza ve anlık izlenimlere verdiği önem onu çağdaşlarından ayıran temel unsurlardır. Ne Servet-i Fünun’un tamamen duygusallığına, ne de Cumhuriyet’in katı toplumculuğuna tamamen yaslanmadan, kendine has bir çizgi oluşturmuş, şiiri bir sanat ve his aracı olarak değerlendirmiştir. Bugün hâlâ “Merdiven”, “O Belde”, “Piyale” gibi şiirleriyle; “Bize Göre” ve “Gurabahane-i Laklakan” gibi yazı kitaplarıyla edebiyat severlerin hafızasında yer almaya devam etmektedir. Ahmet Haşim, duyguyu sanata dönüştüren, doğanın dilini şiirle konuşturan ve her şeyden önce “hissederek yazan” bir sanatçıdır.
Ahmet Haşim Eserleri Nelerdir?
Ahmet Haşim Şiirleri
- Allahu Ekber!
- Gurȗ
- Senin İçin
- Yed-i Meseviyyet
- Perî-i Bahar
- Neseviyyet
- Giryei Niyaz
- Mai Gözler
- Ey Neseviyyet!.. Şi’r Nedir?
- Raks Ederken
- Kadın Nedir, Çiçek Nedir?
- Sevgilime
- Terane 1, 2, 3
- Gözlerinin İlhamı
- Gülerken
- Sürȗd-ı Emel
- Her Güzellik İçin
- Peri-i Hürriyet
- Hilal-i Semen
- Bayrak
- Güneşe
- Akşamlarım
- Kış
- Bahar
- Tahattur
- Ağaç Süvari
- Mukaddime
- Sonbahar
- Yarı Yol
- Orman
- Ölmek
- Merdiven
- Bir Günün Sonunda Arzu
- Havuz
- Pırıltı
- Şafakta
- Başım
- Karanfil
- Bülbül
- Karanlık
- Bir Yaz Gecesi Hatırası
- Kari’el
- Ruhum
- Çıktığın Geceler
- O
- Sensin
- Hazan
- Hasta İken
- Çöller
- Nehir Üzerinde
- Hȃtime
- Gece
- Zühre’ye
- Öğle
- Öğleden Sonra
- Akşam
- Gece
- Gece Yarısı
- Seher
- Siyah Kuşlar
- Mehtapta Leylekler
- Karanlıkta Beyaz Kuşlar
- Kuğular
- Kuğuların Avdeti
- Yarasalar
- Tulȗ-ı Kamer
- Batan Ayın Kenarından Satırlar
- Yollar
- Zulmet
- O belde
- Yaz
- Sonbahar
- Kış
- Gelmeden Evvel
- Geldim
- Deniz
- O Eski Hücreye Benzer Ki
- Şeb-i Nisan
- Evim
- Aks-i Sada
- Son Saat
- Kendime
- Rüsd
- Şimdi
- Rüzgâr
- Hayal-i Aşkım
- Gece
YOLLAR
Bir lamba hüzniyle
Kısıldı altın ufuklarda akşamın güneşi;
Söndü göllerde aks-i girye-veşi
Gecenin âvdet-i sükûniyle…
Yollar
Ki gider kimsesiz, tehî, ebedi,
Yollar
Hep birer hatt-ı pür sûkt oldu
Akşamın sine-i gubârında.
Onlar
Hangi bir belde-i hayâle gider,
Böyle sessiz ve kimsesiz şimdi?
Meftûr
Ve muhteriz yine bir nefha-i hayâl esiyor;
Bu nefha dalları bî-tâb u bî-mecâl uyutur.
Sonra eyler giyâhı nâlende,
Sonra âgûş-ı ufk içinde ölür.
Ey kalb!
Seni öldürmesin bir sâye-i şeb,
İşte bir dest-i sâhir ü mahfî
Sana nûr-ı nücûmu indirdi.
Kuruldu işte, mesâfât içinde, lâl-i mesâ
Bütün meâbid-i hiss ü meâbid-i hülyâ
Bütün meâbid-i meçhule-i ümîd-i beşer…
Gurûb içinde bir eşkâl-i bîhudud-ı zeheb
Zücâc-ı san’at ü fikretle yükselirler hep;
Büyük denizlere benzer eteklerinde sükût,
Sükût-ı nâ-mütenâhi, sükût-ı na-mahdût,
Sükût-ı afv u emel.
Bir el
Derîçelerde bir altın ziyâ yakıp indi.
Aktı âb-ı sükûta yıldızlar
Bütün sular zehebî lerzelerle işlendi.
Tâ öteden,
Şimdi zer gözleriyle tâ öteden,
Gam-ı ervâhı vecde da’vet eder
Bütün meâbid-i meçhule-i ümîd-i beşer.
Bütün meâbid-i vecdin soluk ilaheleri
Birer birer iniyor gözlerinde rüyalar;
Dudaklarında ziyâdâr ve muhteriz titrer
Akşamın buse-i huzû-eseri.
Soluk ve gölgeli simalarında reng-i mesâ
Nakşeder bir teheyyüc-i rüyâ:
Biri yorgun semâ-yı lâle bakar,
Biri bir gölge meşy ü gâşyile
Miyâh-ı râkide-i samt ü hâb içinde akar;
Biri bir erganûn-ı eb’âdı
Dinliyor gölgelerde ser-be-zemin,
Biri altın gözüyle, güyâ ki,
Sana ey kalb-i mübhem ü bâkî
“Gel! ” diyor.
Lakin
İniyor
İşte leylin zalâm-ı bîdâdı…
Yollar
Ah ey kimsesiz giden yollar,
Yolların ey sükût-ı hüzn-eseri,
Bugünün inmeden şeb-i kederi,
Meâbid-i emel ü histe sönmeden bu ziyâ,
Ölmeden onların ilaheleri,
Ah gitmez mi, kimsesiz, sessiz
Yollar,
Ah gitmez mi hatt-ı sâkitiniz,
Şimdi zer gözleriyle, tâ öteden
Tâ öteden
Gam-ı ervâhı vecde da’vet eden
Uzak meâbid-i pür-nûr-ı vecd ü rüyâya
Ki câ-be-câ kapıyor bâb-ı vâ’dini sâye.
MERDİVEN
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
Sular sarardı yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer
Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
MUKADDİME
Zannetme ki güldür, ne de lâle
Âteş doludur, tutma yanarsın
Karşında şu gülgûn piyâle...
İçmişti Fuzuli bu alevden,
Düşmüştü bu iksir ile Mecnûn
Şi'rin sana anlattığı hâle...
Yanmakta bu sagârdan içenler,
Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı
Baştanbaşa efgân ile nâle...
Âteş doludur, tutma yanarsın
Karşında şu gülgûn piyâle...
Ahmet Haşim Edebi Kişiliği
Ahmet Haşim, Türk edebiyatının önemli şairlerindendir. Şiir yazmaya lise zamanında başladı ve bu süreçte şiire olan ilgisi sürekli artmıştır. Edebiyat dünyasında kendine özgü bir yer edinmeyi başaran Haşim, edebi hayatında akşam gazetelerinde köşe yazarak başladı ve zamanla Türk şiirinin sembol isimlerinden biri haline geldi. Hayatının ilerleyen dönemlerinde sağlık sorunlarıyla mücadele etmek zorunda kalan şair, böbrek rahatsızlığından dolayı yurt dışına çıktı. Ancak tedavi bitmeden geri döndü, bu durum sağlığını daha da kötüleştirdi. Buna rağmen edebi çalışmalarına devam eden Haşim, şiirlerinde genellikle akşam vakitlerini, güneş batımını ve melankolik duyguları işlemiştir.


